MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Toplumlar belleksizdir de…
Tayfun MARO
YAZARLAR
17 Temmuz 2017 Pazartesi

Toplumlar belleksizdir de…

Seksenli yıllarda Sızıntı dergisini görünce, Gülen’in Nurculuk ile başlayan cemaat yolculuğunun, darbe ertesi vites yükseltmesine pek bir anlam verememiştim. Darbeciler Atatürk’ü dillerinden düşürmüyordu. Cemaat de almış başını gidiyordu. Bu cüret nereden geliyordu? Aslında hem darbeciler hem cemaat aynı kaynaktan besleniyordu; Atlantik ötesi…

Sonrasında, Gülen cemaati hep yol aldı. Sadece cemaat mi, islamcı hareketin top yekûn önü açıldı. Çağımız, dinler çağıydı…

Türkiye’ye bölgesinde biçilen yeni rolün gereği olarak, yine seksenli yıllarda, ASALA geri çekilirken PKK’nın o boşluğu doldurduğunu gördük.

Türkiye üretimden uzaklaşırken ticarete dönmüş, gümrük duvarlarını kaldırmış, sosyal devleti budamış, serbest pazar ekonomisinin gerektirdiklerine büyük ölçüde uyum sağlamıştı.

Seksenli ve doksanlı yılları, Türkiye’nin yeni Dünya düzeninde yeniden tanımlanan yeni yerine uyum süreci olarak görmek gerekir.

İkibinli yıllara geldiğimizde, Türkiye, bütün kurum ve kuruluşlarıyla, ılımlı islam adı altında ihya edilen İslamlaştırma politikasına ve islamcı kadrolara teslim olmaya hazırdı.

Nitekim 2002’den beri, Türkiye Cumhuriyeti, islami normlara dayalı değişim politikalarının baskısı altında, adeta bir İslam Cumhuriyeti’ne dönüşüyor.

Seksen sonrasında Türkiye’de bütün bu olan bitenin her aşamasında, Gülen cemaati rolünü artırarak varlığını sürdürdü.

Gülen cemaatinin yaptıkları, yapacakları ve niyeti hakkında, bırakın devletin istihbaratını, biraz meraklı her yurttaşın bilgisi vardı. Kaldı ki devletin siyaset belgesinde, bu cemaatin Türkiye Cumhuriyeti için oluşturduğu tehdit ve örtülü niyet açık açık yazılmıştır. Nedense, 2004’den sonra bu bilgiyi yok sayanların sorumluluğu konuşulmuyor.

ABD’de yaşayan ve FBI tarafından korunan bir din adamı, bir dini cemaat lideri hakkında ne düşünmek ve ona karşı nasıl davranmak gerektiğini bilmeyen siyasetçiler tarafından yönetiliyoruz.

“Ne istediniz de vermedik!” diyen, yurtdışında cemaat okullarını ziyaret eden, türkçe olimpiyatlarında övgüler yağdıran siyasetçilerin sorumluluğu görmezden geliniyor.

15 Temmuz’da ve sonrasında yaşananlar, seksende rüzgâr ekenlerin biçtikleri fırtınadır. Cumhuriyet bütün kurumlarıyla sallanıyor. Ve Cumhuriyet sallandıkça, rejim krizini fırsat bilen din gruplarının iştahı kabarıyor. Orduyu da hallederlerse, İslam Cumhuriyeti zuhur edecek…

Fakat tam burada, İslamcıların elini kolunu bağlayan bir sorun çıktı ortaya; toplumun en az yarısı, islami rejimde yaşamak istemiyor. FETÖ ile yatıp FETÖ kalkan iktidar, buna bir çare bulamıyor. Fetö’ye karşı milli birlik ruhu içinde, Erdoğan’ın öncülüğünde yeni Türkiye’yi kuracağız da, yeterince inandırıcı olamıyor. Ülkenin en az yarısı islami bir düzende yaşamak istemiyor. FETÖ gösterip toplumu tek adam yönetimine razı etmek, sanki tutmadı.

Yüzü olmayan darbe girişiminin üstünden bir yıl geçti. Elan darbenin siyasi sorumluları ortada yok. ABD’de yaşayan yaşlı ve hasta din adamını saymazsak, beyin takımı ortada yok. Görünür tek figür, Fethullah Gülen, gerisi buharlaşmış gibi…

Öte yanda, kimileri tarafından tanrının lütfü olarak da görülen darbe girişimi, sunduğu OHAL imkânıyla toplumsal alanı zapturapt altına almanın yolunu açtı. Açılan sadece bu yol muydu?

15 Temmuz ve FETÖ, yeni Türkiye’nin inşasının yolunu açtı. Darbe girişimi sonrasında, yerli ve milli ittifakın önündeki engeller büyük ölçüde ortadan kalktı.

Ortaya çıkan tabloda;

“Hayır” cenahında yer alan muhalifler aklındakini söylerken sık sık yutkunmak veya susmak zorunda kalıyor. “Evet” cenahında yer alan iktidar ardılları ise alanlarda demokrasi nöbeti tutuyor…

Demokrasi nöbeti tutanların az ötesinde, işçiler, grev hakkını tehdit olarak gören ve bu tehdidi OHAL ile bertaraf etmekten söz eden zihniyeti protesto ediyor. Demokrasi nöbeti tutanlar da bu protestocu hainleri öfkeyle izliyor…

İşsiz ve sosyal güvenlik haklarından yoksun bırakılan yüz binden fazla insan, neyin bedelini ödediğini bilmiyor. “Terörist” damgasını yiyen bir daha iflah olmuyor. Başına gelecekleri peşinen hak etmiş sayılıyor.

Devlet darbeyi bastıracağına toplumu bastırınca, insanın başına böyle olmadık işler gelebiliyor.

Muktedirin hiddeti, Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallanıyor. Ölümü ölümle korkutacak…

Muktedirin tarif ettiği siyasal alanda seküler topluma yer yok. Kendimize yer arayacağız.

Ve Dünya basını, ağız birliği etmiş gibi, bölünmenin görünür hale geldiğini yazıyor.

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Zafer Zafer
 19 Temmuz 2017 Çarşamba 13:00
Yerinde saptamalar Sn.MARO, hemen hemen her yazınızda olduğu gibi... Kutlarım.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz