MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Yeni Türkiye’den yeni nesillere armağan; Arap alfabesi…
Tayfun MARO
YAZARLAR
29 Aralık 2014 Pazartesi

Yeni Türkiye’den yeni nesillere armağan; Arap alfabesi…

Yeni Türkiye’nin kurucu iradesi Erdoğan konuşuyor; Bilimde öncü olacakmışız… Takip eden, taklit eden değil, takip edilen olacakmışız… Yeni nesillerin pırıl pırıl parlayan gözlerinde bu geleceği görüyormuş…
Bir gecede dilimiz yok edilmiş… Yüzlerce sözcük, kavram dilden çıkarılmış, unutturulmuş… O yüzden artık felsefe yapılamıyormuş… Bilimde ileri gidemiyormuşuz… Türkçe bilim ve felsefe yapmak için yetersiz bir dilmiş…
Doğrudur. Nerede o Osmanlı filozofları! Bakın felsefe tarihine, her sayfasında bir Osmanlı filozofu… Bakın bilim tarihine, her sayfasında Osmanlı bilim insanları…
 
Altı yüzyıl boyunca bilim ve felsefe tarihine bir tek satır katkı yapmayan Osmanlı, neredeyse bilimin ve felsefenin öncüsü ilan edilecek. Bir kişi çıktı, o da uçayım derken düştü öldü…
Sayın Kurucu İrade, evde tuttuğu %50’ye anlatıyorsa bu dil ve felsefe meselesini, işi çok zor; gözleri pırıl pırıl parlayabilir ama bu mesele onlar için fazla karmaşıktır. Durduk yerde akıllarını karıştıracak. Şurası muhakkak ki, “istesek de istemesek de” öğretecekleri Arap alfabesiyle, değil bilim ve felsefe yapmak, o %50 bildiğini de unutur.
 
Bu vesileyle, tartışmalı bir saptamaya açıklık getirmek istiyorum;
Evet, Türkçe, Latin alfabesine geçtiği için görece yeni bir dildir. Fakat aynı zamanda, bu özelliğiyle, yeni sözcük, terim ve kavram üretmek konusunda avantajlı bir dildir.
Hâlbuki Batı dillerinin yapısı artık durağanlaştığından yeni terim ve kavram üretmek konusunda Batı sıkıntı yaşıyor. Böyle bakınca, Türkçe, felsefe yapmak için uygun bir dil gibi görünüyor.
TDK’nin işgüzarlığı nedeniyle felsefe alanında kimi terim ve kavramların karşılığını bulmakta bir dönem zorluk çekildiği doğrudur; fakat asıl sorunun felsefe yapmayan, varoluşa dair soru sormayan, salt islam kültüründen beslenen toplumun edilgen yapısından kaynaklandığını düşünüyorum.
 
Yeni Türkiye iddiasıyla ortaya çıkan islamcılar, Osmanlı kalıntıları arasında eşelenirken bulduklarıyla Yeni Türkiye’yi inşa ediyorlar. Oradan emperyal bir devlet çıkacak… O devlet ki ezeli ve ebedidir… Fetret devri son bulmuştur; emperyal devlet Batı’ya haddini bildirecektir…  Böyle tuhaf düşleri var.
 
Yeni Türkiye yönetimi, gelişmeyi ateşleyecek toplumsal dinamikleri oluşturmak için, Batı ile husumete dayalı ilişkilerden medet umuyor. İktidar çevreleri ve malum medyaları Batı eleştirisi yaparken, düşmanca duyguları bilerek kaşıyorlar. Batı karşısında ezik olduğu varsayılan topluma, “‘Hıristiyan Batı’ya tavır alan, başı dik, mağrur Müslüman nesiller” propagandası yapılıyor. Bu propaganda tutar mı? Tutmayacağını umalım. Aksi halde, uzun yıllar, Türkiye’nin iki yakası bir araya gelmez. Her şeyden önce, Türkiye’nin batılı kimliği ve toplumun seküler yapısı, siyasal islamın baskıcı karakteri ve kimlik siyasetiyle bağdaşmıyor. Bu bağdaşmazlığın meydana getirdiği gerilim alanında sıkışıp kalan ülke siyaseti çözümsüzlük üretiyor.
Osmanlı mirasından Yeni Türkiye yaratmaya çalışanlar, aynı zamanda İslamiyeti siyasal iktidarın payandası olarak görüyorlar. Bu tehlikeli iktidar oyunu, bir ucunda din, öbür ucunda imparatorluk, öyle bir gerilim hattı yarattı ki, dokunan yanıyor.
 
Ülkeyi avucunun içine almak için gerekeni yapmaktan bir an bile geri durmayan yeni muktedirin yol haritası bellidir; Sözüm ona özgürlükler ve insan hakları adına farklılıkları kışkırtarak sosyal grupları birbirine düşürmek, din normlarına göre düzenlediği kamusal alanda, vaat ettiği özgürlükleri doğmadan yok etmek, yoksullukla terbiye edilen halkı hibelerle karın tokluğuna kendine bağlamak… Şimdi de Arap alfabesi ve Osmanlıca özendiriliyor ki halk ne yazabilsin ne okuduğunu anlayabilsin…
Cahil ve yoksul toplumları din baskısı altında yönetmek genellikle otoriter rejimlerin tercihi olmuştur.
 
Osmanlıcayı yere göğe sığdıramayan Cumhurbaşkanı Türkçeyi yerden yere vuruyor, ama Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı İoanna Kuçuradi’nin sözleri durumun hiç de öyle olmadığını gösteriyor; “Biz Türkçe felsefe yapıyoruz, yayınlarımız da var. Ama belli ki kendisi bunu bilmiyor. Türkçe bugün felsefe yapmaya çok elverişli bir dil.” Diyor.
Gelin görün ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu anlayacak durumda değil. O sadece ve sadece, ele geçirdiği iktidarı tek başına kullanmak için “durmak yok, yola devam” kafasıyla aldığı yola bakıyor. Arap alfabesini armağan ettiği malum %50 elif mi okur, mertek mi zanneder, orasını bilemem ama diğer %50 o alfabeyle bir iktidarın trajik sonunu yazabilir.
 
2015 yılı bize çok şey öğretecek; Reis kim, Davutoğlu kim, Bey kim, oğul kim öğreneceğiz. Zor bir yıl…
Her şeye rağmen, yeni yılın güzel ve huzurlu geçmesini diliyorum.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Gonul Demirel
 29 Aralık 2014 Pazartesi 22:21
her zamanki gibi yine keyifle okudum.Sevgiler
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz