MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Budala
Tayfun MARO
YAZARLAR
9 Aralık 2014 Salı

Budala

Siyasal islam hayatımızı kuşatmaya devam ediyor. Ve duracağı bir yer de yok; halk “dur” demezse…
Gün geçmiyor ki yaşam tarzlarımıza bir saldırı olmasın. Zorunlu din dersi bitiyor, Osmanlıca başlıyor, o da bitince, tarihin gardrobundan yine bir şeyler bulup atarlar önümüze…
Siyasal İslama dayalı açılımlar art arda geliyor, kof Osmanlı böbürlenmeleriyle atıp tutuyorlar, dünyaya tarih dersi veriyorlar. Cumhuriyet’i yermek için 19. Yüzyıl Fransa’sının geriliğinden falan söz edebiliyorlar. İnsanın bunları dinlerken yüzü kızarıyor.
Bu kadar da kötüsünü hak ettik mi, bilemiyorum. Maalesef, iktidar ve cehalet bir araya gelince böyle rezillikler olağanlaşıyor.
 
Bu gidiş iyi değil. Arap alfabesini dayatmaya başladıkları gün, bu ülke ikiye bölünür. Ülkenin en az yarısı, Arapça alfabeyle öğretim yapılan bir ülkede yaşamayı ret edecektir.
Dilimize saldıran İslamcılar ve Kürtler, Türk dilinin anlaşılmaz ve öğrenilmesi zor bir dile dönüşmesinden medet umuyorlar. İslamcılar bunu istiyorlar, çünkü cahil kalmış bir halkı karın tokluğuna yönetmek, onların politikalarıdır. Kürtler ise içinde Türk olan her şeye husumet beslediklerinden böyle hareket ediyorlar.
 
Yeni iktidar grubu, “Yeni Türkiye” sloganıyla ortaya çıktığından beri yeni bir tarih arayışında… Ancak, yeni muktedirler, kendilerine yeni bir tarih dizayn etmenin imkansızlığının farkındalar ve bu yüzden, durumu Osmanlı tarihi ile idare etmeye çalışıyorlar.
Fakat yaptıklarına, ettiklerine, söylediklerine bakılırsa, Osmanlı tarihi konusunda ya cahiller, ya da bile bile halkı aldatmak için yalan söylüyorlar.
 
Osmanlı İmparatorluğu, dünyanın imparatorluklarla yönetildiği dönemde, adeta üçüncü bir Roma İmparatorluğu gibi ortaya çıkmış ve o mirası da devralarak 600 yıl iktidarını sürdürmek başarısını göstermiştir. Ve imparatorluklar dönemi kapanırken, her tarihsel yapı gibi Osmanlı İmparatorluğu da ömrünü tamamlayarak tarih sahnesinden çekilmiştir.
Şu gerçeği anımsamakta yarar var; İmparatorluğun, dünya kapitalist sistemine entegre olmak gibi bir derdi vardı. Fakat endüstri devrimini ıskaladığı için, ekonomik bir güç olarak dünya sisteminde etkin rol alamadı. Dolayısıyla entegrasyon çabaları da çok iyi sonuçlar vermedi.
Şu kısa bilgi notuna bir göz atacak olursak, ne demek istediğim daha iyi anlaşılır:
“Osmanlı İmparatorluğu’nda ekonominin kapitalist sisteme göre örgütlenmesi iki alt döneme ayrılır:
1839-1908 dönemi yavaş ve yüzeyseldir; 1908-1922 döneminde hızlı ve kapsamlıdır. Kuruluştan 1839 yılına kadar olan dönem, “Tarihteki Devlet” veya “Eski Osmanlı” olarak anılır. 1839 yılında Tanzimat’ın ilanıyla başlayan dönem, “”Yeni Osmanlı” olarak anılır.”
Yani 1500’lerde doğan dünya kapitalist sistemine tam 300 yıl sonra dâhil olmaya niyetlenen hanedan bunu başaramadan çökmüştür.
Buna karşın, Genç Cumhuriyet’in dünya kapitalist sistemine entegrasyonu Atatürk’ün öncülüğünde alınan iktisadi kararla gerçekleşmiştir. “Bkz. İzmir İktisat Kongresi.”
 
Sonuç olarak, ikibinli yıllarda ülkeyi yönetenler, küresel dünya kapitalist sistemine Türkiye’yi entegre etmek vaadiyle iktidara geldiler. İlk iki dönemlerinde bu doğrultuda adımlar attılar. Fakat Kemal Dervişoğlu’nun hazırladığı program sonlandıktan sonra kendi yoluna gitmeyi tercih eden bu iktidar grubu, Batı ile köprüleri attı. Ancak kendi yoluna gidecek kadar muktedir olmayan bu yeni iktidar grubu, galiba duvara çarptı.
Yaptıkları ve söyledikleriyle, yeni hiçbir şey getirmiyorlar. Bütün meseleleri, Modern Cumhuriyet ve Atatürk’e karşı engellenemez husumetlerinin gereğini yerine getirmek için bahaneler yaratmak…
Atatürk gibi büyük sosyal dönüşümleri ve devrimleri gerçekleştiren liderler tarih yapıcı öneme sahiptirler ve sayıları azdır.
İktidardaki yeni yetme muktedirler ise, böyle bir güce sahip olamadıklarından, ancak Osmanlı tarihinin orasından burasından aparttıklarıyla durumu idare ediyorlar.
Bekle ki bitpazarına nur yağsın…
 
 “Tarihiyle barışmak” başlığı altında dayatılan eskiye dayalı değişim siyaseti tam bir yıkım projesidir.
Bu Cumhuriyet, bu devlet, bu ülke, o projenin altında kalabilir. Bu ihtimali herkes ciddiye almalı. Mesele, partiler arası siyasal çekişme veya rutin iktidar mücadelesiyle açıklanabilir olmaktan çıkalı hayli zaman oluyor.
Mesele, vasatların sürgit iktidara el koyma girişimi sonucu yaratılan cehenneme koşa koşa gitmemiz için havada şaklayan kırbaçtır.
 
Hepimizi budala yerine koyuyorlar… Kim budala göreceğiz; halk mı, yoksa halkı budala yerine koyanlar mı?
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 NESE ONEN
 10 Aralık 2014 Çarşamba 16:44
Yüreğine sağlık, muhteşem kalem.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz