MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
 ‘Tarihin sonu’ ya da ‘ideoloji sonrası’ tezlerinden geriye kalan…
Tayfun MARO
YAZARLAR
2 Eylül 2014 Salı

‘Tarihin sonu’ ya da ‘ideoloji sonrası’ tezlerinden geriye kalan…

Metaya dönüşen emek gücünden hareketle, “derin bir eşitsizliğe yol açan fiili etkenin tam olarak artı-değer üretiminin genişlemesi” olduğunu söyleyen Karl Marks, kapitalizmin semptomunu belki de ilk işaret eden düşünür olmuştur. Kapitalist üretim biçiminin Marks’ın açığa çıkardığı bu özünü elan koruduğu, günümüz Marksist düşünürleri tarafından da kabul edilmektedir.
 
Bugünün dünyasında, işçi sınıfının kendisi için sınıf olmadığı koşullarda, burjuvazi, kapitalist metropollerdeki işçi sınıfını göçmen işçi ile ikame etti; Artık işçi yerine göçmen terimi kullanılıyor. İşçi sınıfı sorununun yerini, öteki olana gösterilen hoşgörü veya hoşgörüsüzlük sorunu aldı. Gerçekte göçmen terimi, Batı ülkelerinde çalışan yabancı işçiler için kullanılmaktaydı.
Marksist sınıf tahlillerinin kültürel hoşgörü tartışmalarına dönüştüğü postmodern zamanların küresel dünyasında, işçi sınıfı, talihsiz bir topluluk olarak sempati nesnesine dönüştü; Özverinin, fedakârlığın adı gönüllülük oldu.
 
Bütün bu olan bitenin anlamı ne?
Burjuvazinin, kapitalist dünya sistemini dışsallaştırması ve doğallaştırması sonucu, kapitalist üretim ilişkileri doğal addedilmiştir; dolayısıyla bu ilişkilerin doğa yasalarına uygun bir şekilde refahı oluşturabileceğine ve üretici güçleri geliştirebileceğine dair bir kabul söz konusudur.
Burjuvazi kısaca şu görüşü dayatıyor; “Kapitalist üretim ilişkileri zamandan bağımsız, doğal yasalardır; toplumun sonsuzca bu yasalara göre yönetilmesi gerekir. Bu durum analizi ve çıkarım tarihin sonunu ve ideolojinin sonrasını işaret eder…”
Kapitalizmin toplumun doğal varoluş biçimi olarak algılanmasının olağan sonucu, küresel kapitalizmin demokrasi ve özgürlükler düzeninin de doğal sayılması olmuştur. İnsan hakları, demokratik yönetim biçiminin küresel referans noktası olmuştur.
 
Gerçek duruma gelince, sonsuz sermaye birikimine dayalı küreselleşme politikaları bütün acımasızlığıyla toplumlara dayatılıyor. İdeoloji bitmiş değildir ama tartışılması gereken bir kavramdır. “Tarihin sonu” tezi ise tam bir fiyaskodur.
 
Sermayenin küreselleşme süreci dünyaya yeniden düzen veriyor. Önce ulus devletler, ardından da bölgesel güçler tasfiye edilecek. Bu tasfiye sonucu ortaya çıkacak yerel topluluklarda, insan haklarını ve özgürlükleri önceleyen yerel demokrasiler güçlendirilecek, yeni sınırlar çizilecek.
Küreselleşme döneminde, kapitalistler ile tüketici kitleler arasında gümrükler ve vergilerden oluşan engelleri, ulus devletleri tasfiye etmek suretiyle ortadan kaldırmakta olan uluslararası sistem, üretime ve tüketime dünya ölçeğinde kozmopolit bir karakter kazandırmayı hedefliyor.
 
Kapitalizmin küreselleşme döneminde demokrasi, insan hakları ve özgürlükler, piyasa ekonomisi, serbest rekabet, sivil toplum örgütleri, gönüllülük üstünde yükselen post modern toplum, liberaller ve muhafazakârlar tarafından olduğu kadar soldan da geniş destek bulmuştur.
Sosyalistlerin, komünistlerin etkilendiği kavramların insan hakları, özgürlükler, demokrasi, sivil toplum olduğu muhakkak fakat serbest rekabet ve piyasa ekonomisinin kuyruğuna takılan bu kavramların neye benzeyeceği meselesi nedense görmezden gelindi.
Bir nedenle yirminci yüzyılın neredeyse bütün siyasal akımları bu yüzyılda kapitalizmin küresel cazibesine kapıldı. Gelin görün ki bu cazibe sorunları çözmek bir yana olabildiğince büyüttü. Dünya nüfusunun %75’i yoksullaştı.
 
Marks’ın işaret ettiği artı-değer üretiminin genişlemesi, önü alınamaz derin bir eşitsizliğe yol açıyor. Artı-değer üretiminin genişlemesi sürdükçe ki globalizasyon politikaları bu genişlemeyi destekliyor, ne demokrasi ne insan hakları, ne de özgürlükler anlamlıdır.
Yeni dünya düzeninde kahir çoğunluk sadakayla, sosyal yardımlarla ve hibe programlarıyla geçimini sağlıyor. İşsizlik kronikleşiyor. İstihdam politikaları çöküyor.
Sınıf mücadeleleri sönümlendi; buna karşılık, burjuvazi, kapitalist dünya sisteminin tek devrimci sınıfı olarak 500 yıllık varlığını sürdürüyor.
Yoksullar ve orta sınıflar yeni mücadele biçimlerinde bir araya geliyor, toplumsal mücadele yolları nitelik değiştiriyor.
Kapitalist sistem küresel dünya düzenine geçiyor; dünya, yüzyıl öncesini anımsatan büyük sarsıntıların eşiğine geldi. Tek kutuplu dünyanın bu gidişi durduracak dinamikleri işlemiyor.
 
Acı bedeller ödeyerek öğreniyoruz; ne tarihin ne ideolojinin sonudur. Dünya o bildiğimiz dünya… Sadece daha çok acı çekiyoruz, daha çaresiziz, daha umutsuzuz, yeryüzü çok daha kötü durumda…
Küresel kapitalizmin tarihin sonu veya ideoloji sonrası tezlerinden geriye kalan, dünya nüfusunun %75’inin yoksulluk içinde yaşadığı gerçeğidir.
 
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz