MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
1400 yıllık özlem
Tayfun MARO
YAZARLAR
4 Nisan 2018 Çarşamba

1400 yıllık özlem

İslamcılar mücadeleden hiç vazgeçmediler. Azmettiler, ikibinli yılların başında iktidara ortak oldular. Rivayet o ki dillerinden düşürmedikleri rövanşı alıyorlar.

Başka deyişle, Aydınlanma ve modernitenin getirdiği batılı norm ve değerlerle hiçbir zaman barışmayan İslamcı hareket, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren kaybettiklerini bir bir geri alıyor.

Farkındaysanız, İslamcı hareket, yeni rejimin inşa sürecinde yükselen islamcı düşünceden aldığı güçle, ‘1400 yıllık hasretin son bulacağı’ günlerin yaklaştığını, değişik mecralarda dile getiriyor.

Demek oluyor ki İslamiyetin ortaya çıkışından beri hiç dinmeyen bir hasret var ve yakında bitecek… İfadelerden böyle anlaşılıyor.

“Müslümanların bitmeyen hasreti”nin tam olarak neye tekabül ettiğini anlayabilmiş değilim. Belirsizlik var. Daha ziyade dünyevi bir hasret gibi…

Akıl karıştıran bir diğer husus ise; Müslümanların 14 asırdan beri hasretle beklediği her ne ise, Anadolu’ya sanki ilk defa gelecek…

Gerçi, başka topraklarda bu hasretin dinmişliği var mı, orası da meçhul.

1400 yıllık hasret tam olarak nasıl tanımlanıyor, bunu öğrendiğimizde, hasretle beklenenin ne olduğunu da öğrenmek mümkün olacak.

İnsanlık, endüstri toplumu sonrasına hazırlanıyor. Müslümanlar ise, 1400 yıllık hasretlerinin son bulmasını bekliyor… Böyle mi anlamak gerekiyor?

Allah ile müslümanların arasına giren ne? Kuran-ı Kerim yazıldığı gibi duruyor. Üstelik İslamiyette ruhban sınıfı yok. O halde sorun ne? Neden anlatmıyorlar?

Geriye bir ihtimal kalıyor; Kuran’da yazıldığı gibi bir düzen kurmak istiyorlar…

Mesele bu ise, neden açık açık dile getirmiyorlar? İslam şeriatını istediklerini söyleseler, iyi olur..

Tam da İslamcıların 1400 yıllık hasreti ne olabilir, diye kafa yorarken, Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haberle aydınlandım…

Üniversite rektörünün yayın yönetmenliğini yaptığı Şamil İslam Ansiklopedisi’nde, İslamiyet’ten başka dine geçenler için kullanılan “mürted” sözcüğünün karşısına şunlar yazılmış:

“Kâfirlerin uydukları islam dışı ideolojilerin doğru olduğuna inanmak; anıt, mezar ve ölülere tapınmak; Yahudilik, Hıristiyanlık, Komünizm, Kapitalizm, Demokrasi, Sosyal demokrasi vb şirk düzenlerini doğrulamak.”

Yine aynı Maddede; “Müslüman olduktan sonra, bu şekilde düşünmeye başlayan kimse irtidat etmiştir. Mürtedin cezası, eğer tevbe etmezse öldürülmektir.” denilmiş.

Bu tür açıklamalar akılları karıştırıyor. Müslümanlar inançlarından teslim alınarak oluşturulmak istenen sosyal alan ve kültür politikası, hangi iktidar zümresini ve yönetim biçimini ayakta tutacak?

Ülkenin birlik ve bekasından söz edenler ile 1400 yıldır hasret çekenler, aynı safta duruyor. Ülke bekası ile islamcı rejim arasında nasıl bir ilişki olduğunu da bir zahmet açıklasalar…

Türkiye Cumhuriyeti, seksen yıldır, tarikatların, cemaatlerin baskısı altında… Muhafazakâr sağın iktidar olduğu bütün zamanlarda, cemaat ve tarikatlar, iktidarı paylaştılar. Seksen darbesinden sonra, Türk-İslam senteziyle, bütün iktidarı ele geçirmek üzere önemli bir adım atıldı.

Şimdi, İslamcı rejimin inşa koşullarının, yönetim biçiminin tartışıldığı dönemdeyiz. Sonun başlangıcı… Bir adım sonra da; hasret biter, herkes yoluna gider.

Son günlerde, din grupları, islamiyette güncellemenin yeri ve önemi üstüne tartışıyor.

Güncelleme ihtiyacının 1400 yıllık hasretle ilişkisi tam olarak nedir, kestiremiyorum… Ama ille de güncelleme yapmak gerekiyorsa, Atatürk bu yolu 95 yıl önce açtı; Laisite ve sekülarite.

Toplumu bir arada tutmanı başka yolu yok.

 

 

 

   

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz