MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bir şehri sevmek - 1
Cumhur BULUT
YAZARLAR
30 Ekim 2013 Çarşamba

Bir şehri sevmek - 1

Bilinenin aksine Arapça’dan değil, Farsça’dan geçmiş bize şehir. Hatta bizim olarak saydığımız “kent” kelimesinin dahi kadim Farsçadan geçtiğini söylüyor dil bilimcileri.
 
Nedendir bilmem ama “kent” kelimesine hiç ısınamadım ben. Sadece Semerkand şehrimize olan özlemim dolayısıyla bu durumu görmezden geliyorum. Diğer zamanlarda “kent” sözcüğünü söylerken veya duyduğumda beynimin içinde “dan-dun” sesleri çınlıyor, içimi gıcıklatıyor, rahatsız ediyor muhayyilemi…
 
Batı dillerinde geçen “center” kelimesine benzediğinden midir, nedir, kaos, gürültü, hedonizm ve de insanı vahşice öğüten bir işleyiş tedai ediyor his dünyama.  Neyse konumuz etimolojik tetkik yapmak veya çağrışımları tahkik etmek değil zaten; bizatihi bir şehri sevmek…
 
Keşke “sevmek” maharetinden başlayarak girseydim yazıya ya da ne bileyim ‘sevmek sanatı’ndan dem vurarak mukaddime eyleseydim konuya… Nasip böyleymiş ne diyelim… Evet, sevmek bir maharet, sevmek bir sanat… Herkese nasip olmayan bir mevhibe aynı zamanda…
 
Sevmek için evvel-emirde ona yatkın bir yürek ve sevmeye kabiliyetli bir gönül gerek. Sonra sevilecek bir nesne… Soyut somut, maddi, manevi; zahiri ve/veya batıni…
 
Anladığınız gibi çağımızın ayağa düşürülmüş, ten kafesine hapsolmuş, haraç mezat satılan, sokağa atılan ve yüz atmış karakterli telefon mesajlarına sığdırılan düşük seviyeli münasebetlerinden bahsetmiyorum. Çünkü sevmenin her şeyden önce, bir ahlakı, bir ahkâmı ve geleneği var.
 
Mesela, sadece “seviyorum” demek yetmez. Delil ister çünkü sevgi… Bir kız sevmek de, bir vatanı, bir milleti veya bir futbol takımını sevmek de delil ister. Ahlakına, ahkâmına ve geleneklerine uymak ister.
 
Evet, sevgi ve sevgili uğruna çöllere düşülebilir, dağlar delinebilir hatta hayattan vazgeçilebilir. Bu onun hakkıdır da aynı zamanda.
 
Bir de çünküsüzdür sevgi, karşılıksızdır ve dahi öyle olmalıdır… “Falanca kızı seviyorum, çünkü bana gülüyor. Felanca adam iyi adam, onu seviyorum, çünkü bana yemek ısmarlıyor” gibi beklentilere matuf ilişkiler sevgi için kabul görmeyen ancak günümüzde sıkça yaşanan olaylardır. Ve bu durumların bizim konumuzla uzaktan yakından alakası yoktur!
 
Biz, saf(!), yürekten gelen, bazen iç acıtan, bazen cennete ulaştıran, bazen de insanlara hizmet ettiren bir sevgiden bahsediyoruz.
 
Hoş, şehir sevmek, başka hiçbir mahlûku sevmeye benzemez. Gerçi bütün sevgiler kendilerine has hususiyetler taşır ama şehir sevmek biraz daha farklıdır. Yesrib’e hicret edip, bu beldeyi Medine, yani “şehir” yapan Efendimiz Muhammed Mustafa’nın (S.A.V.) Mekke sevgisi ölçümüzdür mesela…
 
Gurbette olup da memleket hasreti çekenler çok iyi anlar bu sevgiden. Hasret sevginin ateşidir. Uzakta olmak bu ateşi körükler durur. Ya yakında olup sevgiden yanmak nasıl bir duygudur hiç düşündünüz mü?
Hem sevdiğinizin yanı başındasınız, hem de onu özlüyorsunuz; sizi çepe çevre sarıyor yine de onu arıyorsunuz… İşte böyle bir şeydir konumuz olan sevgi. Şehri yaşar, şehirle yaşarsınız da bir türlü doyamazsınız… Sevgilinin dizine, sinesine başınızı yaslar gibi sığınırsınız sokaklarına… Her adım bir hatıradır belki, her mesafe bir hissediş…
 
Şehirler sadece coğrafya değildir, imar değildir, tabiat değildir. Manzarasının güzelliğine, denizine, dağına taşına bakarak sevilmez sadece… Canlı birer varlıktır aslında şehirler… Hem de çok eski zamanlardan bu yana hayatta kalan bir varlık; tarihi, kültürü, inancı ve neyi tevarüs etmesi gerekiyorsa onu omuzlarında taşıyan canlı bir varlık!
 
Çarşılarıyla, meydan ve pazarlarıyla;  sokakları ve yapılarıyla insanın yani şehir ahalisinin ruh ve düşüncesinin maddeleşmiş bir halidir şehirler. O şehir ahalisinin tümünün ruh ve mana dünyası bir araya gelerek şehri oluşturmuş ve ortaya çok özel bir terkip çıkmıştır. Bu bakımdan insanlar ve şehirler birbirinden ayrılmaz.
 
Sezai Karakoç’un dediği gibi dilleri bile vardır şehirlerin. Konuşur insanlarla, dertleşir… O yüzden insan ve şehir arasında çok kolay kurulabilen rabıta vardır. Bizdir şehirler, bizdendir ve bizimdir. Ve sevgilidir şehirler; sevilmeyi beklerler…
 
Hani demiştik ya “sevmek bir maharet, sevmek bir sanat… Herkese nasip olmayan bir mevhibedir aynı zamanda…” diye. Ve dahi “delil ister” demiştik sevgiler…
 
Şehirle konuşmak, isteklerini dinlemek, gelişmesini görüp ihtiyaçlarına göre hareket etmek bir mecburiyettir. Kimliğine, gelişme temayüllerine ve özelliklerine göre ona yön vermek, hem saygı hem de bu sevginin delillerindendir.
 
Şehrin kalbine ve ruhuna sadece kulak verenler, gönül verebilenler yani onu hakkıyla sevenler ancak ona hizmet edebilirler. Yaşadığı şehre sevgi dolu bir kalple bakmayan kişilerin yönettiği şehirler kimliksiz kalır. İletişimimiz kopar, konuşamaz olur, duyamazsınız birbirinizi… Artık ihtiyaçlara cevap veremez olu şehir ve her yanını çarpıklık sarar…
 
Nihayetinde bir karmaşa, bir buhran başlar, çöpler yığılır hatırlarınızı adımladığınız sokaklara, gürültüler yükselir caddelerinden; trafik sorunu, su, sağlık sorunu ve beton binaların gaddarca tehdidi kuşatır her yanı, değerleri yozlaşır, unutulur gider sonra… İnsanların yüzleri asıktır, çocuklar mutsuz ve çiçekleri solgun…
 
Şehir sizin onu sevmediğinizi anlar, içine kapanır, ne o, ne de siz nefes alabilirsiniz. Ve karanlık çöker üzerinize… Hakkıyla sevemediğiniz, hak etmediğiniz bir şehri yaşanmaz hale getirisiniz…
 
Eyvah!...
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Ercan Duran
 30 Ekim 2013 Çarşamba 23:12
Cumhur bulut oku bilgin olsun edebi zevk al, Egede sonsöz oku haberin olsun vizyonun olsun
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz