Davutoğlu’nun Başbakanlık Ofisi açılımının İzmir için ne kadar hayati ve de doğru bir adım olduğunu vurguladık dün. Tabi ki bu konuda söyleyeceklerimiz bitmiş değil.
Cumhurbaşkanı’nın baskın kimliği altında ezildiği ve kendisine yeni alanlar yaratmaya çalıştığı gözlenen Başbakan son grup toplantısında da İzmir açılımına dair konuşmayı sürdürdü.
Aşağı yukarı İzmir’deki kongre konuşmasını tekrar etti.
Teknoloji yatırımlarında 5. Bölge teşviki…
İstanbul-İzmir otoyolu, Konak ve Sabuncubeli Tüneli…
Ve ekledi: Maalesef son 12 yıl içinde bütün şehirlerimizde çok büyük hamleler söz konusu olurken, İzmir’deki yerel yönetim anlayışı bu gelişmelere ayak uyduramadı ve İzmir hak ettiği yeri bulamadı. Bundan sonra bizzat takip edeceğim. İzmir’i hak ettiği yere getireceğiz inşallah.
*
Davutoğlu’nun İzmir’e başbakanlık ofisi açacak olması, kentte her ay 3-4 gün geçirecek olması harikulade bir şey…
Son yıllarda Ankara’dan uzaklaşan İzmir’in açılan mesafeyi kapatması adına şans…
Lakin Başbakanlık Ofisi açma hamlesini CHP’li yerel yönetime yıkma girişimi niye…
Doğrusu onu anlamakta zorlandım.
İronik olan Davutoğlu bunları söylerken İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun merkezi Londra’da bulunan City Mayors Foundation tarafından düzenlenen World Mayor “Dünya Belediye Başkanı Ödülü” yarışmasında ilk 10’a girmesiydi.
Dahası İzmir’i gururlandıran bu haber de o sırada yayına giriyordu.
Ve daha geçen hafta Merkezi Washinton’da bulunan Brooking Enstitüsü tarafından İzmir’in 300 kent arasında oransal olarak en hızlı kalkınan 2. kent ilan edilmesi de cabasıydı.
Devletin rakamlarına göre 2014’ün en fazla vergi veren ikinci kenti İzmir…
Uluslararası kredilibitesi Davutoğlu’nun Başbakan olduğu hükümetten daha iyi olan İzmir…
Hazineye beş kuruş borcu olmayan İzmir…
*
Davutoğlu’nun İzmir’e ofis açmasına diyeceğim hiçbir şey yok.
‘Çok iyi olur, harika olur’ diyorum hatta.
Mümkünse kabinesine de İzmir’in yerlilerinden iki bakan alsın…
‘İzmir için ekstra şans olur’ diyorum.
Ama İzmir’e uzatılan eli CHP’li yerel yönetime vurarak açıklamasına gerek yoktu.
Ne yani Diyarbakır çok mu iyi yönetiliyor o zaman?
Orada ofis açma gereği duymadığına göre…
Diyor ki Davutoğlu, “Türkiye 12 yılda gelişti, İzmir gelişmedi. Çünkü yerel yönetim bu gelişmeye ayak uyduramadı”
Oysa İzmir’deki siyaset dilinin değişmesi ve kente dair yeni ve beyaz bir sayfa açılması adına Davutoğlu bir şanstır. Erdoğan’la yıldızı bir türlü barışmayan İzmir’in Davutoğlu gibi profille derin, çözülemeyecek sorunları olmaz.
Yeter ki yeni ve beyaz bir sayfa açmaya niyetlenilsin.
Meseleye böyle bakarsak; daha dün İzmir’in 40 katrilyon gibi rekor bir miktarda vergi ödeyerek Türkiye’nin İstanbul’un ardından en fazla vergi veren 2. kenti olmasını nasıl açıklayacağız.
Bu kent o kadar kötü yönetiliyorsa, ülkenin gelişimine ayak uyduramamışsa yerel yönetim, dünyanın en hızlı gelişen ikinci kenti olmasını nereye bağlayacağız?
Kredi notunun ülke puanından da yüksek oluşuna ne demeli peki?
AK Parti İzmir’e yaklaşım dilini değiştirmek zorunda… (Başarılı olmak istiyorsa tabi ki)
Hem teoride hem pratikte…
İzmir şöyle güzel böyle güzel deyip kamu yatırımlarından aslan payını İstanbul ve Ankara’ya aktarmakla, seçilmiş belediye başkanını spor bakanının kapısında yedi ay bekletmekle, kentsel dönüşüm gibi hayatı projelerinin imzasını 2 yıl bakanlar kurulunda süründürmekle, baraj, tramvay gibi hayatı projeleri aylar hatta yıllarca sümen altında tutmakla olmaz.
Uzağa gitmeyelim.
Raylı sistemler için TCDD’nin 2015 yatırım bütçesine bakalım.
İzmir’in metro projeleri için hükümet bütçesinden 60 milyon ayrılırken Ankara’ya 960, İstanbul’a 750 milyon lira ayrılıyor.
İstanbul’u abat eden Ankara’yı adeta yeniden imar eden anlayış sıra İzmir’e gelince mezarlık yerini bile parayla satıyorsa…
Örnekleri arttırabilirim.
Meseleye 12 yıllık perspektiften bakarsa Davutoğlu yanlış yapar. Arsenikli su sürecinde ‘Arseniği sek içer yine de oy vermem’ noktasına getirilen ve pek çok noktada ‘başka hatta düşman bir ülkenin kenti muamelesi’ gören İzmir, devletin/hükümetin sıcaklığını en çok 2011 seçimleri öncesinde hissetti. İlk 9 yılında Beydağ Barajı ve Kuzey Çevre Yolu ile idare eden siyasi iktidar, Binali Yıldırım-Ertuğrul Günay ikilisi üzerinden açıkladığı projelerle kentin dikkatini çekti.
Ve siyaset dilini de o andan itibaren ‘Gavur İzmir’den Akdeniz’in Yıldızı İzmir’e çevirdi.
Hükümet adamlarının davul-zurnayla duyurduğu, kentin anlamaya/algılamaya çalıştığı süreçte İzmir’in yetiştirdiği önemli simalardan biri (Uğur Yüce) Gönül Soyoğul’a şöyle diyordu: 35 proje ancak rötarı kapatır. İzmir’i uçurmaz…
Yani İzmir son yıllarda ihmal edilmiş bir kent demeye getiriyordu.
Zaten ihmal edilmişlik psikolojisi kente hakim olmuştu.
Hatta ondan da öte ‘cezalandırılma’ psikolojisinden söz etmek bile mümkündü.
Hükümete yakın pek çok etkili/yetkili ismin ‘oy vermezseniz hizmet de alamazsınız’ şeklinde tercüme edilecek sözleri kayıtlara geçtiği için belirli bir kesim için mesele ihmali, cezalandırmayı da geçmiş doğrudan bir üvey evlat muamelesine dönmüştü.
Eğer Davutoğlu gerçekten ‘kıyı mitini’ yıkmak istiyorsa; İzmir’e bakarken at gözlüğünü bir kenara bırakacak. Ve şapkasını önüne koyarak ‘Biz nerede yanlış yaptık’ şarkısını söyleyecek evvela…
Çünkü İzmir’de mesele esasen ne belediyenin ne de hükümetin çalışmaması değildir.
İkisinin birlikte çalışamamasıdır mesele…
Ankara’da, İstanbul’da, Kayseri’de, Konya’da yakalanan sinerjinin yakalanamamasıdır.
Buna rağmen kentin ve kentin seçilmiş başkanının başarısı her türlü takdirin ötesindedir.
Devam edecek…