MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Meğer Atatürk’ü anmaktan fazlası gerekiyormuş
Tayfun MARO
YAZARLAR
20 Ocak 2015 Salı

Meğer Atatürk’ü anmaktan fazlası gerekiyormuş

Bundan 13 yıl öncesine kadar, o bildiğimiz övgülerle donanmış Atatürk anmaları hayatımızın bir rutiniydi. O kadar rutindi ki, o ruhunu kaybetmiş ve törenleşmiş resmi anmaları, “hep aynı teraneler” diyerek küçümserdik. Haksız da değildik.
Merkezde yapılan siyasetin başarısızlığının temelinde, Cumhuriyet devriminin içini boşaltan, Aydınlanma düşüncesini yozlaştıran iktidar seçkinlerinin kötü yönetimi ve sığ politikaları yatar.
Cumhuriyet ile başlayan Aydınlanma devriminin en büyük açmazı kentlere sıkışıp kalmış olmasıdır. Bu sıkışmışlık, nüfusunun büyük kısmı kırsal alanda yaşayan genç Cumhuriyet için tam bir handikaptı. Daha sonraki yıllarda, kırdan kente göç dalgaları, bu büyük ayrışmayı kentlere de taşıdı. Altmışlı, yetmişli yıllarda yoğunlaşan göç hareketleri, kent çeperlerinde oluşan gecekondu bölgelerinde yeni bir hayat başlattı. Ne ki bu hayat, Cumhuriyet’in vaat ettiği modern hayat değildi. O kadar değildi ki, sonunda din normlarına dayalı yeni bir kamusal yaşam ilgi gördü. Bugün, ülke nüfusunun yarısı din ve etnisite normlarına dayalı yeni bir kamu düzenini savunur hale geldiyse, bunun sorumlusu Atatürk değildir ama Cumhuriyet devrimini anlamayan politikacılardır.
 
Çok değil tam 12 yılda Türkiye kendi yolundan çevrilmiş, kötü yönetimlerin yarattığı zafiyeti fırsat bilen emperyal güçlerin rotasına sokulmuştur.
Bu rotada, üretimden uzaklaşmış, birliği ve güvenlik politikaları çökmüş, dişleri sökülmüş bir “Yeni Türkiye” tahayyülü var, farklılıklardan beslenen toplumsal ayrışma ve husumet var.
Böyle bir Türkiye’de herkesin kaybedeceği aşikârdır. Ancak, aşikâr da olsa, bu durumun yeterince kavranmış olduğunu söylemek çok zor. Daha kötüsü, durumu kavramak için fazla zamanımız kalmadı.
İşte bu ahval ve şerait içinde, Atatürk’ü anmak ve tekrarlamakla yetinmekten ziyade, Cumhuriyet devrimini ve Aydınlanma düşüncesini anlamak ve Türkiye üzerine yeniden düşünmek gerekiyor.
 
Cumhuriyet devriminin Aydınlanmacı ve antiemperyalist karakterinin yanı sıra Türkiye’nin uluslararası sistemde yerini alması, paradoksal bir durum gibi görünmekle birlikte, sanayi devrimi sonrasının dünyasında olağandır.
Cumhuriyet’in kuruluşu aynı zamanda Türkiye’nin kapitalist sisteme dâhil oluşunun öyküsüdür. Bunu doğru okumak gerekir.
Türkiye, Kapitalizmin küresel döneminde, doksan yılın ardından yeniden sistem içinde bir arayışa girmiş bulunuyor. Bu arayışı, din normlarına dayalı bir Cumhuriyet olarak anlamak mümkün.
AKP iktidarının küresel kapitalizme yaslanarak inşa etmeye çalıştığı İslam Cumhuriyeti ve güç zehirlenmesiyle ortaya çıkan emperyal hevesler, ülkeyi gün be gün bir açmazın içine sürüklüyor.
Hal böyle olmakla birlikte, Cumhuriyet devrimi ardıllarının, bir dünya sistemi olarak kapitalizmin yeni dünya düzeninde ortaya çıkan yapısal sorunların üstesinden nasıl geleceği pek bilinmiyor.
Bozulan toplumsal mutabakat ve temsili demokrasinin çözümsüzlük üretmesi, toplumsal barışı tehdit ediyor. Seküler yaşam, din gruplarının baskısı altında; Kürtler, devletin üniter yapısından rahatsız…
Bu koşullar altında tutulacak yol, ya birliği yeniden sağlayacak, ya da parçalanmayı hızlandıracak.
 
Geçen yüzyılın başında, sanayi devrimi, modernite ve Aydınlanma düşüncesiyle Cumhuriyet devriminde buluşan Türkiye, uluslararası sistemde yerini aldı.
Bu yüzyılın başında, Türkiye, uluslararası sistemin küreselleşme sürecine uyum sağlamak için neo liberal politikaları izlerken, İslami normlara dayalı bir rejim kuruyor. Arada fark var:
Geçen yüzyılın başında, emperyalizme kafa tutan modern Türkiye vardı; Bu yüzyılın başında ise, Türkiye, emperyalizmin yeni yapılanması olan küresel düzenin efendilerine boyun eğiyor.
 
Atatürk’ün batı normlarını esas alarak kurduğu Cumhuriyet’in Aydınlanmacı karakteri ve laik yapısı, siyasal islama dayalı bir devlet kurmak isteyen çevreleri her zaman rahatsız etti.
Ve bu yüzyılın başında iktidara gelmeyi başaran islamcı kadrolar, Yeni Türkiye adı altında, tek adam yönetiminde İslam Cumhuriyeti kurmak için yol alıyorlar.
Yaptıkları işler, Atatürk’ün yaptıklarına hiç benzemiyor.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz